Kendinizi takılmış mı hissediyorsunuz? Ben de öyle. Aydınlanma yolunda derin bir çukura düşmüş gibiydim. Biraz derin bile olsa yol kenarındaki bir çukurun içinden çıkılır diye düşünürsünüz, değil mi? Ama ben sıkışmayı başarmıştım işte. Öyle yaralanıp berelenmiş, sersemlemiştim ki kımıldayamıyordum.
Çukurumda oturmuş, yanımdan geçecek birilerinin beni çekip çıkarması ne hoş olur diye düşünüyordum; birinin ya da meleksi bir varlığın beni bulması, etrafımdaki trafiği düzene sokması, eve götürüp böreklerin, çöreklerin başına oturtması… Ama hayır, kimsenin çay filan hazırladığı yoktu…
Eski Çinliler hayat üzerine zekice teorileriyle bilinirler. Bunlardan biri düştüğüm çukurda ilgimi özellikle çekmişti. Hayatın temel elementlerinin metal, ateş, ağaç, su ve toprak olduğunu bulmuşlar. Hoş bir başlangıç noktası gibi görünüyor bana.
Bu elementleri kullanarak sizi benimle birlikte bir yeniden yaratma yolculuğuna çağırıyorum. Nerede, nasıl yaşamak istediğimi; neyin önemli neyin önemsiz olduğunu; neleri bir düzene sokup neleri sokamayacağımı gözden geçirmek istiyorum. Ne vakit “yapmaya” ne vakit de yapıp etmeyi bırakıp sadece “olmaya” umutsuzca gereksindiğimi ve bu ikisi arasındaki doğru dengeyi nasıl bulacağımı keşfetmeliyim. Kendimi içinde bulduğum bu derin çukurda hangi inançları bir yana bırakıp hangilerini sürdüreceğime karar versem iyi olacak.
Gelin, katılın bana. Derin bir soluk alın. Umarım yolculuktan tat alırsınız.
İncelemeler
Henüz inceleme yapılmadı.